Tuesday 31 July 2012

Yılanların Öcü - by Fakir Baykurt

[Yılanların Öcü - Fakir Baykurt]

What a pure and piquant language!


It is the first book which I read by Fakir Baykurt. It was such a great book that I want to read more by him. There are quite short sentences, but the author reflects his ability in observing people in the writing so beautifully that you are satisfied with reading good quality of literary language. It was first published in 1958 and it tells a story about a village called Karatas and its people: Bayram, his wife, Hacca, his mother Irazca, Haceli and his wife Fatma and the village headman, Cımbıldak Husnu. The village headman sells Haceli a piece of land which is located in front of Bayram's house and Bayram and his family aren't happy about it and do whatever they can to stop Haceli from building a house there. The novel focuses on the differences between the rich and the poor. You desperately see how weak the poor is and how powerful the rich is. As for the revenge of the snakes, it comes from the fact that Kara Sali who is Bayram's father kills the head of the snakes years ago and the snakes seek revenge for their loss in the whole family. I thought that the snakes would take revenge from the people who hurt Bayram and his family, but it isn't the case.

Ne kadar saf ve etkileyici bir dil!


Fakir Baykurt'tan okuduğum ilk kitap bu. Filmini izlediğimi hayal meyal hatırlıyorum ama mutlaka izlemeliyim yeniden. Kitabı okurken o kadar mutlu oldum ki yazarın daha çok kitabını okumak istiyorum. Kitap yoğun olarak kısa cümlelerle yazılmış, fakat yazar gözlem yeteneğini o kadar güzel yansıtmış ki cümlelerine, cümlelerin kısalığına aldırmaksızın edebi bir parça okuduğunuzu hissediyorsunuz ve tatmin oluyorsunuz. İlk olarak 1958'de basılmış ve 1950lerde Karataş köyünde geçen bir hikâyeyi anlatıyor. Ana karakterler Bayram, eşi Haçça ve annesi Irazca, Haceli, eşi Fatma ve köyün muhtarı Cımbıldak Hüsnü. Muhtar, köyün dışında oturan Haceli'ye köy içinden Bayram'ın evinin önünden toprak satar ev yapması için. Fakat Bayram ve ailesi bu durumdan memnun değildir; çünkü Haceli'nin evinin ardına düşecektir evleri ve bu durumda Haceli'nin tuvaleti ve gübre atma alanı Bayram'ın evinin önü olacaktır. Bayram ve ailesi de evin yapılmasını engellemek için ellerinden geleni yaparlar. Hikâyenin akışı süresince kitap özellikle varsılla yoksulun farkları üzerinde durmaktadır ve siz de okurken ümitsiz bir şekilde yoksulun ne kadar zayıf ve varsılın ne kadar güçlü olduğunu görüyorsunuz. Yılanlara gelince, Bayram'ın babası Kara Şali yıllar önce yılanların başı şahmeranı öldürmüştür ve yılanlar da tüm aileden öç alma peşindedir. Bense gayet saf bir şekilde bu yılanların Bayram'a ve ailesine zarar verenlerden öç alacaklarını beklemiştim ama öyle olmadı.
Okurken en çok etkilendiğim kısma yer vermeden edemeyeceğim. Bayram, askerdeyken gördüğü duşu karısı Haçça'ya anlatmaya çalışırken:

...
Haçça sordu: "Sular hiç bitmiyor mu?"
"Biter mi gıı? Askeriyenin suyu!"
"Kim ısıtıyor peki?"
"Sular ısınık ulan!"
"İyi ya kim ısıtıyor?"
"Yukardan dökülüyor!"
"Kim döküyor?"
"Allah Allah!... Damda kazan mı var da kendi dökülüyor?"
"Damda değil! Acıpayamlı derdi ki , ' Aşağıda, ta bodrumda kazan var. Kocaman bir kazan. Tanker kazanı gibi. Gazyağı, benzin, mazot taşıyan tankerler vardır. Sular bodrum katta bu kazanın içinde kaynıyor!' Acıpayamlı böyle derdi..."
"Aşağıda kaynıyor da dama nasıl çıkıyor?"
"Çıkar! Askeriyenin suyu dedin mi çıkar! Kuvvetli su! Basınçlı! Fışkırıyor! Bahçe suluyorlar. Şimdi burası bahçe değil mi? Gök gövertiyi, hem de çiçekleri sulamak için kürek lazım değil. Eline lastik bir boru alıyorsun, ucunu suyun ağzına taktın mı hava ya tuttun mu, selvi boylu fışkırıyor. Yukarıdan yağmur gibi yeşil yeşil dökülüyor!..."
Haçça baktı baktı, dudaklarını devirdi.
"Git adam!..."
"Ne 'git'i gıı?..
...



 



No comments:

Post a Comment