Wednesday 29 August 2012

Fetih 1453



Büyük çalışmalar yapılmış bir film ama yine de izlerken "Bir şeyi eksik!" dedirtiyor insana.

 
Kostümler ve mekanlar üzerine iyi çalışılmış, belli ki bir hayli de para harcanmış ama efektler sahnelere seyirciyi tamamen içine alacak ve tam odaklanmış şekilde filmi seyretmesini sağlayacak kadar etkili bir şekilde oturmamış. Bu kadar oyuncuya ve figürana ihtiyaç duyulan filmler çok az yapıldı Türkiye'de. Dolayısıyle, Lord of the Rings veya Harry Potter filmleri gibi güçlü efektler ve film müzikleri yok Fetih 1453'te. Diğer yandan filmin seslendirmesi de filme tam odaklanmanızı engelliyor. Sanki film başka bir dilde çekilmiş de Türkçe seslendirme yapılmış gibi hissediyorsunuz. Oyunculuklardaki öfke gösterilerinde de bir yapmacıklık var, belki bu oyunları yüzünden ile ya da öfke hareketleri efektlerle ya da film müzikleriyle yeterince desteklenmediği içindir. Dikkatimi çeken başka bir nokta ise oyuncular arasında İffet dizisindeki başrol oyuncularından İbrahim Çelikkol' dan başka simaları bilinen başka bir oyuncu olmaması. Belki bu durum yönetmen Faruk Aksoy'un özellikle çok populer oyuncularla iş yapmak istememesinden, ya da çok bilinen oyuncularla çalışıp onlara büyük para vermektense onlar için ayıracağı parayı film için harcamayı istemesinden kaynaklanabilir. Son olarak, senaryoda neden 15. yüzyıldaki Osmanlı Devleti insanları için Romalılar ve diğerleri "Türkler" diye bahsediyor? Belki de bir kere bile "Osmanlı" kelimesini duymadım. 20. yüzyılın başlarındaki Vahidettin dönemi ile ilgili oyunlarda veya filmlerde "Türkler" yanılgısına düşülebilir ama 15. yy'a ait Osmanlı Devleti'ni anlatan bir filmdeki bu yanılgıyı anlamadım. Yine de başarılı bir film olduğunu söylemeliyim.
 
 

It is obvious that they worked very hard for the movie but you can't stop yourself from saying "There's something missing!" while watching it.

 

Costumes and locations were chosen very carefully and it is clear that too much money were spent. However, the special effects aren't good enough to keep the audience completely focused on the movie. There are very few movies having a lot of actors and people having a walking on part. Maybe we could say that we're inexperienced. Therefore, there aren't strong special effects and impressive soundtrack in Fetih 1453 as there are in movies like Lord of the Rings and Harry Potter. Also you feel like watching a foreign movie dubbed into Turkish, which is weird for an original Turkish movie. There is an artificial manner in acting "anger", too. Maybe it is because anger acting isn't strengthened enough by soundtrack and special effects. Another thing taking my attention is the cast. When I first heard that a movie about the conquest was going to be shoot I had thought it would be a star-studded movie. But there is no celebrity other than Ibrahim Celikkol who plays in a TV series called Iffet. Maybe it is because the director Faruk Aksoy didn't want to work with celebrities on purpose not to let the movie be a star-studded one. Or he wanted to keep the money he would pay the celebrities and instead spend it for other expenses of the movie. Finally, why do the Romans and the others talk about the Ottomans in 15th century as "Turks"  I might not  have heard the word "Ottoman" even once throughout the movie. I could understand the a possible misconception of "Turks" in plays of movies for Vahidettin's era in 20th century but not a movie about Ottoman Empire in 15th century. Still I must confess that the movie is a blockbuster.

Monday 13 August 2012

Katre-i Matem - by Iskender Pala

                                                        [Katre-i Matem - Iskender Pala]
                                                                             

You can't keep your cruosity till the next chapter!


It is a beautifully-written novel in both language wise and character wise. The language isn't simple but fluent, which is my favorite, and all the characters are given shape in a magnificent way with the whole reasons why they are that particular characters. therefore while reading it, you understand how Topac Yeye, Kara Sahin, Hafız Celebi, Bican Efendi, Ibrahim Pasa and III. Ahmet feel inside and why they do so. It is also very piquant the fact that the novel is written from a manuscript purchased from an auction by Iskender Pala although it could be a part of his fiction. It explains the paradox between the people luxuriating in opulence in the palace and the poor ordinary public in the Era of Tulip very well. So that, I wouldn't be surprised if a movie was shot based on the novel a few years later. I also think that it is a gift for us to read novels from someone like Iskender Pala who has a great command of Divan Literature.


Merakınızı bir sonraki bölümü okuyana kadar yenemiyorsunuz!


Hem dili hem de karakterleri açısından güzel yazılmış bir roman bu. Dili kolay değil ama akıcı, ki bu benim sen sevdiğim yazım şeklidir,  ve bütün karakter neden öyle olduklarını gösteren tüm sebepleriyle şekillenmişler. Bu yüzden, kitabı okurken, Topaç Yeye'nin, Kara Şahin'in, Hafız Çelebi'nin, Bican Efendi'nin, Sadrazam İbrahim Paşa'nın ve III. Ahmet'in nasıl hissettiklerini ve neden öyle hissettiklerini çok iyi anlıyorsunuz. Ayrıca İskender Pala'nın bir müzayededen aldığı eski bir el yazmasını hikâyeleştirdiğini bilmek de çok ilginç, her ne kadar bunun yazarın kurgusunun bir parçası olma ihtimali olsa da. Kitap, lale devrinde zevk-ü sefa içinde yaşayan saraylılar ile fakir halk arasındaki paradoks çok iyi ifade edilmiş. Bu yüzden eğer bir kaç yıl sonra Katre-i Matem'in filmi çekilirse şaşırmam. Ayrıca Divan Edebiyatı'na bu kadar hakim bir kişiden, İskender Pala'dan kitaplar okumak bence bizim için bir lütuftur.

Thursday 2 August 2012

Little Children

 

The scenario isn't as you expect!


Kate Winslet's (Sarah Pierce) and Jackie Earle Haley's (Ronnie J. McGorvey) acting are superb. Sarah is the perfect type to act out the bored and intellectual house-wife stuck with caring a child and Ronnie is to act out a pervert who is to be evaded from. Because of the title of the movie and the character called Ronnie, you expect something  really bad is going to happen to a child throughout the movie, but it isn't the case. Although Ronnie is a pervert, he is still a mother's child. Labeling people must be one of the most terrible mistakes that a human being can do. He could be a pervert in the past, but he could be given a chance to be a good boy as his mother writes to him in the hospital just before she dies. What Ronnie has been through in the movie reminds the character Dave Boyle who is raped when he is a child and his execution in the movie Mystic River. It is a cliché that the unfaithful spouses, Brad and Sarah change their minds from running away together so as to go back their safe homes after experiencing scary minutes. What is shocking is the way Ronnie choose to be a good boy: castrating himself with a knife. Well, Todd Field (the screenplay writer and the director) and Tom Perrotta who is the author the novel the movie based on have written a good screenplay. Normally I don't like the narrator in a movie. However, it must be the only way to tell the story of the novel as completely as possible through the narrator since it may not be possible to transfer all the descriptive parts of it which are essential to tell the connection between the events and the characters. Now, I wonder the novel itself.

Senaryo umduğunuz gibi gelişmiyor!


Kate Winslet, Sarah rolü ile entelektüel (İngiliz Edebiyatı üzerine doktora çalışmaları yapıyor) olmak ve orta yaş -ev hanımı- anne olmak arasında bocalayan kadını çok iyi canlandırmış. Jackie Earle Haley ise Ronnie adındaki sapık karakterini hem fiziksel hem de psikolojik anlamda çok iyi yansıtmış. Belki karakterini fiziksel anlamda da yansıttığını söylemem insanlara dış görünüşlerine göre ön yargı ile yaklaşma hatasını körüklüyor ama ben filmde öyle hissettim. Filmin adından (Küçük Çocuklar) dolayı ve Ronnie karakterinden dolayı hep Sarah ve Brad'in çocuklarının başına hep kötü bir şey gelecekmiş gibi diken üstünde izliyorsunuz filmi ama öyle olmuyor. Ronnie'nin annesi, her ne kadar Ronnie bir sapık da olsa o da hala bir annenin çocuğu ve biriciği olduğunu ve insanları etiketlemenin insanoğlunun en büyük hatalarından biri olduğunu hatırlatıyor. Ronnie bir sapık olabilir, ama her insan gibi iyi bir insan olma şansının verilmesini hak ediyor. Tıpkı annesinin hastanede ölmeden az evvel bıraktığı not gibi: Lütfen iyi bir çocuk ol! Ronnie'ye yapılanlar bana Gizemli Nehir (Mystic River) filminde çocukken tecavüze uğrayan Dave Boyle'nin infazını hatırlattı. Filmin sonunda sadakatsiz eşlerin yaşadığı bir klişe gerçekleşiyor: Brad ve Sarah birlikte kaçmaya karar vermişken, kaçmalarına ramak kala başlarına gelen tuhaf ve korkutucu olaylar yüzünden en güvenli yerleri olan evlerine geri dönüyorlar. Şaşırtıcı olan ise Ronnie'nin annesinin vasiyetini gerçekleştirmek için bulduğu çare: kendini bir bıçakla hadım etmek. Bence filmin yönetmeni Todd Field, Tom Perrotta'nın yazdığı romandan uyarladığı film için yazar ile beraber güzel bir senaryo yazmışlar. Normalde, filmlerde anlatıcının dış sesini sevmiyorum ama bu filmin bir romandan uyarlandığını düşününce belki de anlatıcı kullanmak, romanın içindeki karakterler ve olaylar arasındaki bağı anlatan betimleyici paragrafları en iyi şekilde ifade etmenin en mümkün yoludur. Şu anda romanın kendisini merak ediyorum ben.